İlk bakışta biri tatlı, diğeri ise silahlı yaratıklarıyla dikkat çeken iki oyun gibi görünseler de, Palworld ve Pokemon GO aslında aynı temel DNA’yı paylaşıyor. Her iki oyun da, etrafımızdaki dünyayı bir macera alanına dönüştürme fikrinden yola çıkıyor. İkisinin de kalbinde, keşfedilecek yaratıklar (Pal’ler veya Pokemon’lar) ve onlarla kurduğumuz ilişki yatıyor.
En belirgin benzerlik, elbette “yakala” mekaniği. Pokemon GO’da Poké Topu fırlatarak bir Pokemon yakalamaya çalışırken yaşadığınız o heyecan, Palworld’de de aynı. Pal Spheres’ınızı hedefleyip fırlattığınız an, ekranda çıkan o şans yüzdesi, her seferinde aynı dopamin patlamasını yaşatıyor. Her iki oyunda da amacınız, koleksiyonunuzu nadir bulunan türlerle genişletmek ve onları güçlendirmek.
Bir diğer ortak nokta, açık dünya ve keşif vurgusu. Pokemon GO, sizi mahallenizde yürümeye, yeni Pokéstop’lar ve salonlar keşfetmeye teşvik eder. Palworld de benzer bir şekilde, haritayı dolaşmanızı, farklı bölgelerdeki farklı Pal’leri bulmanızı ve kaynak toplamanızı ister. İki oyun da sizi ekranın başından kaldırıp (en azından zihnen) bir maceraya sürüklüyor.
Son olarak, kaynak toplama ve üs yönetimi unsurları da iki oyunu birleştiriyor. Pokemon GO’da, salonları ele geçirip savunarak kendi takımınız için kaynak (jeton) kazanırsınız. Palworld ise bu mekaniği bir adım öteye taşıyarak, Pal’lerinizi çalıştırabileceğiniz, inşaata yardım ettirebileceğiniz ve kaynak toplatabileceğiniz tam teşekküllü bir üs kurduruyor. Temelde her ikisi de, sahip olduğunuz yaratıklarla bir “ekosistem” yönetme fikrine dayanıyor.
Kısacası, Palworld ve Pokemon GO, aynı temel arzuya hitap ediyor: Gerçek dünyayla iç içe geçmiş, koleksiyon yapmaya ve keşfe dayalı bir macera. Biri bunu daha şirin, diğeri ise daha şaşırtıcı ve sıra dışı bir estetikle yapıyor. Ancak her ikisinde de, yanınızda size eşlik eden bir grup sadık yaratıkla dolu bir hayal gücünün kapılarını aralıyorsunuz.